Psikoloji tarihinde bazı deneyler vardır ki hem bilimin ilerlemesine ışık tutmuş hem de etik açıdan büyük tartışmalar yaratmıştır. Küçük Albert Deneyi, bu tür deneylerin en çarpıcı örneklerinden biridir. Bugün hâlâ psikoloji derslerinde, “klasik koşullanma”nın insan davranışları üzerindeki etkisini anlatmak için bu deneyden söz edilir.
Peki kimdi Küçük Albert? Ve neden onun korkusu tüm dünyayı bu kadar etkiledi?
👩🔬 Deneyi Yapanlar: John B. Watson ve Rosalie Rayner
Deney, 1920 yılında Johns Hopkins Üniversitesi'nde, davranışçı psikolojinin öncülerinden John B. Watson ve onun asistanı Rosalie Rayner tarafından gerçekleştirildi.
Watson’un amacı, duygusal tepkilerin öğrenilip öğrenilemeyeceğini test etmekti. Yani, korku gibi temel bir duygunun doğuştan mı geldiğini yoksa sonradan öğrenilip öğrenilemeyeceğini göstermek istiyordu.
👶 Deneyin Kahramanı: Küçük Albert
Deneyde yer alan bebek, 9 aylık bir erkek çocuğuydu. Gerçek kimliği uzun yıllar gizli kaldı ve “Albert B.” olarak anıldı.
Watson, Albert’in başlangıçta hangi nesnelerden korktuğunu anlamak için bazı testler yaptı. Bu testler sonucunda:
-
Albert fare, tavşan, köpek, oyuncak ayı ve hatta maskelere karşı hiçbir korku tepkisi göstermedi.
-
Ancak ani ve yüksek seslere karşı doğal bir korku tepkisi vardı.
Bu gözlem, deneyin temelini oluşturdu.
🧩 Deneyin Süreci: Korkunun Öğretilmesi
Watson ve Rayner, klasik koşullanma yöntemini kullanarak Albert’e korkuyu öğretmeye çalıştılar.
Klasik koşullanma, Rus fizyolog Ivan Pavlov’un köpekler üzerindeki ünlü “zil-salya” deneyine dayanır. Yani, nötr bir uyarıcı (örneğin bir ses veya nesne), tekrar tekrar doğal bir tepkiyle eşleştirilirse, sonunda tek başına da o tepkiyi yaratabilir.
Bu ilkeye dayanarak Watson şu adımları izledi:
-
Albert’e beyaz bir laboratuvar faresi gösterildi.
-
Albert fareye uzanmak isterken Watson, arkasında çelik bir çubuğa çekiçle vurdu.
→ Ortaya çıkan yüksek ses, Albert’in korkmasına neden oldu. -
Bu eşleştirme birkaç kez tekrarlandı.
Sonuç olarak, bir süre sonra Albert sadece fareyi gördüğünde bile ağlamaya ve korku tepkisi göstermeye başladı — yüksek ses artık gerekmiyordu.
Watson, böylece duygusal tepkilerin öğrenilebileceğini kanıtlamış oldu.
🐇 Uyarıcı Genellemesi: Korku Büyüyor
Deneyin belki de en çarpıcı kısmı, Albert’in korkusunun genelleşmesi oldu.
Bir süre sonra Albert sadece fareden değil;
-
Tavşan,
-
Köpek,
-
Beyaz kürk mantosu,
-
Hatta beyaz sakallı maskelerden bile korkmaya başladı.
Bu, klasik koşullanmadaki “uyarıcı genellemesi”ne örnektir:
Kişi, koşullanılan uyarıcıya benzeyen diğer uyarıcılara da benzer tepki vermeye başlar.
Yani Albert, “beyaz ve tüylü” olan her şeyi korku ile ilişkilendirmişti.
⚖️ Etik Açıdan Tartışmalar
Küçük Albert deneyi, bilimsel açıdan önemli bir dönüm noktası olsa da etik açıdan büyük eleştiriler almıştır.
Bunun başlıca nedenleri şunlardır:
-
Albert’in korkusu asla söndürülmedi. Deney sonunda korkusunun geçip geçmediği bilinmiyor.
-
Deney sırasında çocuğun rızası alınmamıştı (elbette yaşından dolayı mümkün de değildi).
-
Deney, çocuğun psikolojik sağlığını tehlikeye atmış olabilir.
Günümüzün etik standartlarına göre böyle bir deneyin yapılması kesinlikle yasak olurdu. Modern psikoloji, katılımcıların güvenliğini, rızasını ve psikolojik bütünlüğünü korumayı temel ilke olarak benimser.
📚 Deneyin Bilime Katkısı
Tüm etik tartışmalarına rağmen Küçük Albert deneyi, psikolojiye çok önemli katkılar sağlamıştır:
-
Korku gibi duyguların öğrenilebileceğini gösterdi.
-
Davranışçı kuramın (Behaviorism) gelişmesinde kilit rol oynadı.
-
Daha sonra Joseph Wolpe ve Mary Cover Jones gibi araştırmacıların geliştirdiği “sistematik duyarsızlaştırma” gibi terapi yöntemlerinin temelini attı.
💬 Sonuç: Korkular Doğuştan mı, Öğrenilmiş mi?
Küçük Albert deneyi bize şunu öğretti:
Korkularımızın bir kısmı doğuştan değil, deneyimlerle öğrenilmiş tepkilerdir.
Bu bilgi, fobilerin ve kaygı bozukluklarının anlaşılmasında büyük önem taşır. Günümüzde terapilerde, bu tür öğrenilmiş korkuların yeniden koşullama veya maruz bırakma teknikleriyle azaltılabileceği kabul edilmektedir.
🧩 Ek Bilgi: Küçük Albert’e Ne Oldu?
Watson deneyden sonra Albert’i bir daha hiç test etmedi. Yıllar sonra araştırmacılar, Albert’in kim olduğunu bulmaya çalıştılar.
Bazı kaynaklar, Albert’in gerçek adının Douglas Merritte olduğunu ve deneyden kısa bir süre sonra sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybettiğini ileri sürdü.
Ancak bu konu hâlâ kesinlik kazanmış değildir.
✍️ Son Söz
Küçük Albert Deneyi, insan psikolojisinin karanlık ama öğretici bir sayfasıdır.
Bir yandan öğrenmenin gücünü gösterirken, diğer yandan bilimsel araştırmalarda etik sınırların ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatır.
Bugün, psikoloji bilimi çok daha etik ve insan odaklı yöntemlerle ilerliyor — ama Küçük Albert’in hikâyesi, geçmişte yapılan hataları unutmamamız gerektiğini hatırlatmaya devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder