menü

📢 Son Yazılar

10/10/2025

Yapay Zeka Çağında İnsan Kalmak: Dataizm

Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, yapay zekanın hayatımızın her alanına nüfuz ettiği bir çağda yaşıyoruz. Bu yeni düzen, sadece pratik hayatımızı değil, aynı zamanda varoluşa, anlama ve inanca dair en temel sorularımızı da yeniden şekillendiriyor. Abdurrahman Bulut, bu karmaşık ve çalkantılı dönemde bizlere felsefi bir pusula sunarak, teknolojinin ardındaki gizli ideolojiyi, yani Dataizm'i ve bu akımın bizleri sürüklediği yeri derinlemesine analiz ediyor.
Bu sadece bir teknoloji eleştirisi değil; aynı zamanda modern insanın manevi krizine ve bu krizden çıkış yollarına dair Tevhid merkezli bir yol haritası.

Dataizm Nedir? Yeni Çağın Dini mi?
Konuşmanın merkezinde yer alan "Dataizm" kavramı, günümüz teknoloji felsefesinin temelini oluşturuyor. Dataizm, en basit tanımıyla, evrenin ve içindeki her şeyin (insanlar dahil) bir veri akışından ve karmaşık algoritmalardan ibaret olduğunu savunan görüştür.
"Aslında bütün evren bir data akımıdır ve içindeki her bir varlık, bu veri akımına sağladığı katkı kadar değere sahiptir."
Bu felsefeye göre aşk, inanç, duygu gibi insana özgü kabul ettiğimiz her şey, henüz tam olarak çözümlenememiş karmaşık biyokimyasal algoritmalardır. Bu bakış açısı, teknolojinin bize sunduğu ürünler aracılığıyla farkında olmadan zihinlerimize işleniyor. Sosyal medyada dolaşan ve "Biz gerçek değiliz, tamamen yapay zeka ile üretildik" diyen videolar, tam da bu felsefenin bir yansımasıdır. Bize alttan alta şu mesaj verilir: "Gerçeklik nedir ki? Belki de hepimiz bir simülasyonun parçasıyız."
Bu düşünce, bizi Spinoza'nın panteist "Tanrı evrendir" anlayışına veya daha ileri giderek materyalist bir "Tanrı yoktur" sonucuna gizlice yönlendirir. Eğer bizler de bir yazılımdan ibaretsek ve bunu taklit edebiliyorsak, bir Yaratıcı'ya olan ihtiyaç fikri zayıflatılmış olur. İşte genç neslin deizm ve ateizme yönelmesindeki en büyük etkenlerden biri, bu "Dataizm treni" üzerinden düşünce modellerinin değiştirilmesidir.
Asıl Tehlike: Robotların İsyanı Değil, Değerlerin Erozyonu
Popüler kültür, yapay zeka tehlikesini genellikle insanlığı yok etmeye çalışan katil robotlar imgesiyle sunar. Ancak Bulut, asıl ve daha yakın tehlikenin bu olmadığını vurguluyor. Gerçek tehlike, fiziksel bir yok oluş değil, manevi ve değersel bir çöküştür.
"Değersel olarak yok olduysam, zaten ben insan olarak yok olmuşum. Ben beşerden ibaret değilim."
Günümüz teknolojisi, özellikle sosyal medya ve içerik platformları, sürekli bir dopamin akışına dayalıdır. Bizi anlık hazlara, yüzeysel içeriklere ve hızlı tüketime alıştırır. Konuşmada verilen "Dim geldim, oturdum, kalktım" sözlerinden ibaret olan ruhsuz müzik örneği, bu yüzeyselleşmenin en net göstergelerinden biridir. Derinlikli düşünme, tefekkür, sabır gibi insani erdemler körelirken, onların yerini anlık tatmin ve beğeni açlığı almaktadır.
Bu durum, özellikle gençler arasında kendini değersiz hissetme, sosyalleşememe ve anlam boşluğuna düşme gibi sorunları tetikleyerek intihar oranlarını artırmaktadır. Tehlike, makineli tüfekli robotlar değil, insanın "insan" olma vasfını, yani ruhunu ve değerlerini kaybetmesidir.
Modern Çıkmazımızın Kökeni: Hz. Adem Kıssası Işığında Bir Okuma
Peki, insanlık olarak bu noktaya nasıl geldik? Abdurrahman Bulut, bu sorunun cevabını Kur'an-ı Kerim'deki Hz. Adem kıssasının sembolik dilinde buluyor. Bu kıssa, sadece geçmişte yaşanmış bir olay değil, tüm insanlık tarihinin ve bugünkü krizimizin bir özetidir.
Bilgi Ağacı ve "Takva Elbisesi": Hz. Adem'e "bütün isimler (esmâ)" öğretilmişti. Bu, varlığın hakikatine dair, Yaratıcı ile bağlantılı, erdemli bir bilgiyi temsil eder. Ancak Şeytan, onu "ebedilik ağacı" (şeceretü'l-huld) vaadiyle kandırdı. Bu vaat, bugünün seküler ve materyalist dünyasının "dijital ölümsüzlük" (digital immortality) ve "insanın tanrılaşması" (Homo Deus) hedeflerinin aynısıdır.
Erdemsiz Bilginin Sonu: Çıplaklaşma: İnsan, bilgiye ve varlığa Yaratıcı'dan kopuk, O'nsuz, yani seküler bir bakış açısıyla yaklaştığında, manevi korunağını, yani ayette geçen "takva elbisesini" kaybeder. Tıpkı Hz. Adem ve eşinin yasak ağaca yaklaştıktan sonra üzerlerinin açılması gibi, insanlık da materyalist bilim ve teknolojiye yaklaştıkça erdemlerini, ahlakını ve manevi değerlerini yitirerek "çıplaklaşmaktadır."
"Biz varlığa tanrısız dokunduk. Onun için biz giderek çıplaklaşıyoruz."
Çözüm de yine bu kıssanın sonunda gizlidir. Hz. Adem, hatasını fark edip acizliğini kabul ederek Rabbine yönelmiştir. Modern insanın kurtuluşu da, tanrıcılık oyunundan vazgeçip kendi acizliğini ve Yaratıcı'ya olan mutlak ihtiyacını kabul etmesinden geçer.
Çıkış Yolu: Tevhid Merkezli "Hanif Teknoloji"
Peki, pratik çözüm nedir? Teknolojiden tamamen uzaklaşmak bir çözüm değildir, çünkü artık hicret edilecek bir yer kalmamıştır; sistem bütün dünyayı sarmıştır. Çözüm, pasif bir şekilde eleştirmek veya kaçmak değil, aktif bir şekilde alternatif inşa etmektir.
"Tevhid'in çözemeyeceği hiçbir problem yoktur."
Bu alternatifin adı **"Hanif Teknoloji"**dir. Yani, felsefesini ve amacını Tevhid'den alan bir teknoloji anlayışı.
Amaç Değişikliği: Mevcut teknoloji kâr ve insanları ekrana bağlama üzerine kuruluyken, Hanif Teknoloji insanın erdemlerini geliştirmeyi, iradesini güçlendirmeyi ve onu Yaratıcı'sına yaklaştırmayı hedefler.
Üretici Olmak: Oyun oynamak yerine, çocuklara erdemli davranışlar kazandıracak oyunlar tasarlamak. İçerik tüketmek yerine, irşad edici içerikler üretmek.
İdealizm ve Fedakarlık: Bu yeni dünya, sadece ticari kaygılarla kurulamaz. Para kazanma hırsının önüne insani ve ilahi değerleri koyan idealist, fedakar insanlara ihtiyaç vardır.
Farkındalık: En önemli ilk adım, kullandığımız teknolojinin tarafsız bir araç olmadığını, arkasında pagan Roma, Antik Yunan ve seküler düşünceden beslenen bir felsefe taşıdığını bilmektir. Bu farkındalık, mutlak görünen teknolojiye karşı eleştirel bir bakış açısı kazanmamızı sağlar.
Abdurrahman Bulut'un da vurguladığı gibi, dünyayı değiştirmek için devasa ordulara gerek yok. Tevhid bilinciyle donanmış, idealist "15-20 yazılımcı dünyayı değiştirebilir." Bu, günümüzün en büyük Salih Ameli ve Müslümanların insanlığa karşı en temel borcudur: Dünyaya yeni bir bilim ve teknoloji bakışı sunmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder